Gökyüzünün kanatları altında yatan bozkır engin. Sonsuz bir sarı deniz gibi uzanıyor. Yer gök suskun ama yanlız değil. Bozkır hayatı vahşi. Bu çıplak topraklarda acımasız bir savaş hakim. Koşullar zor ve güçsüzler için seçenek az. Gücün hakimiyeti doğal yaşamın tek gerçeği. Burda güçlü olabilmek için bir şahin gibi yukardan bakmak gerekir dünyaya. Yada kurnazca otların arasında saklanmak. Güçlünün güçsüzü ezdiği, büyüğün küçüğü yok ettiği bir dünya burası. Değişmeyen tek gerçek bu. Bozkır koyunlar için vazgeçilmez bir önem taşımakta, burası küçükbaş hayvancılığın can damarı. Hergün bozkırın taze otlarıyla beslenen KANGALLARIN verimi bol. Çoban daima koyunlarının yanında. Ama bu iş hiç kolay değil çünkü bozkır tehlikelerle dolu, sürü her an dağılabilir. Tehdit gözlerde de olabilir sinsice otarın arasında da yaklaşabilir. Sürüye bekçilik etmek içinse her an tetikte her an temkinli olmak gerek. Hiyerarşinin hüküm sürdüğü bu dünyada koyunları korumak zor bir görev. Onlar bir çok hayvan için önemli bir besin kaynağı. Ama insanın varlığı bu vahşi dünyanın kurallarını değiştirmişe benziyor. Çünkü insan yabani hayvanların yaşam alanına ortak oluyor. Ve sürüleriyle doğaya karışıyor. Doğanın kuralları dahilinde sürülerini yaşatabilmesi tek yolu aslında yine doğnanın kendisi. Kangal.
Bozkırın boşluğunda esen rüzgar otlamakta olan koyunların kokusunu yabani hayvanlara taşıyor. Saldırının başlamasi için aralarından birinin işareti yeterli, bu kokunun en büyük takipçileri kurtlar.