TARİHÇESİKangal Köpeğinin tarihçesi araştırıldığında en küçük bir belgeye rastlanmamıştır. Kangal köpeği hakkında çeşitli rivayetler söz konusudur. Bir rivayete göre M.Ö. Asurlular ve Babilliler zamanında türediği, aslan ve kaplan gibi vahşi hayvanlara karşı korunmak, savaşlarda yararlanmak amacıyla büyük bir özenle yetiştirildiği anlatılmaktadır. Bu köpeğin çok rahat bir şekilde aslanı mağlup ettiği söylenmektedir.
İkinci bir rivayete göre, Hint mihracesinin Osmanlı padişahına (Yavuz Sultan Selim veya 4. Murat'a) bir köpek hediye etmesiyle başlamaktadır. Sarayda bulunan ve aslanla boğuşan bu köpek aslanı öldürüyor. Böylece padişahın nazarında büyük bir ilgi görüyor. Osmanlı ordusu doğu seferine gelişinde Kangal Deliktaş dolaylarında köpeğin kaybolduğu ve bütün aramalara rağmen bulunamadığı, Kangaldaki köpeklerin bu köpeğin soyundan türediği rivayetler arasındadır.
17.Yüzyılda Evliya Çelebi Seyahatnamesinde aslan kadar kuvvetli olarak tarif ettiği bu köpeklerden bahsetmektedir. Osmanlı İmparatorluğu kurucularının bu köpeği beraberlerinde Anadolu'ya getirdikleri ve Osmanlının Avrupa'ya yayılmasıyla çoğu Avrupa Çoban Köpeğinin de bu ırktan türediği sanılmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu dönemi arşivlerinde,
Kangal köpeklerinden bahsedilmekte pedigrili yetiştiriciliği yapıldığı bahsedilmektedir.
Kangal Çoban Köpeklerinin bu kadar eskilere dayanan tarihi geçmişten günümüze kadar ırk özelliğini bozmadan gelebilmesini, geçimini koyunculuktan sağlayan çiftçilerin en güvenilir dostu olmasına ve Dünya
köpek ırkları arasında kurtlara karşı koyabilen tek köpek ırkı olmasına bağlanmaktadır. Kangal köpekleri en zor iklim ve çalışma şartlarında verilen görevi cani pahasına yerine getirirler. Bakım ve beslenme şartları diğer köpek ırklarına göre daha basit ve ekonomik olması neslinin devamını sağlamıştır.
Kangal Köpeği nin Olası Kökeni
Anadolu pek çok medeniyetin beşiği derken öylesine turistik bir ilanda bulunmuyoruz. Hepimiz biliyoruz ki tarihin yazılmasında, modern insan medeniyetinin ortaya çıkışında hayranlık duyulacak bir geçmişe sahip toprakların sahibiyiz artık. Tüm bu çoklu kültür tabakalarını ülkemizin bize sunduğu miras olarak kucaklamaksızın bu devasa yarımadanın hakkını yeterince verebileceğimize inanmıyoruz. Anadolu ve Orta Doğu pek çok medeniyetin durmaksızın birbirinin yerini aldığı doğu ve batı toplumları arasında ciddi etkileşime girmiş bir coğrafya. Birinin başladığını diğerinin devam ettirdiği, yeni gelenin yepyeni bir şeyle medeniyetin çeşitli kültür tabakalarını başka yönlere çevirdiği bir yer. Köpek ve koyun ilişkisinin ayrılmazlığı söz konusu olduğunda biz bu geçmişin de Anadolu nun diğer kültürel alanları gibi diğer coğrafyalarla olan kaçınılmaz alış verişin bir ürünü olarak ele alınmasından yanayız. Kesin sınırlarla ayrılmayan bir dünyanın aşırı bireyselleştirilmesinden kaçınılması, olası hataların önüne geçmekte bir güvenlik sibobu görevi yerine getirecektir.
Eldeki kanıtlar köpek-koyun birlikteliğinin bölgede 10 000 yıllık bir geçmişi olduğunu ortaya koyuyor. Bu kanıtları en az 2. yüzyıldan itibaren Avrupa’nın batısından Orta Doğu içlerine kadar yayılmış var olan güçlü
koyunculuk geçmişi ve onların ayrılmaz parçası günümüz sürü bekçisi köpeklerin ilk prototiplerinin varlığı takip ediyor. Ancak yukarda doğu-batı etkileşiminden bahsederken toplumların her katmanının bu etkileşimden pay aldığını unutmamak gerek. Siyasi ve doğal nedenlerle uzun mesafeler katteden çoban topluluklar tarih boyunca gerek koyunculuk gerekse de koyun köpeklerinin kullanımı konusundaki gelenekselleşen pratik bilgilerini gittikleri uzak coğrafyalara taşıyarak ve karşılığında sadece o bölgelere ait yeni bilgiler değil büyük bir ihtimalle de köpekleri için taze kan sağlayacak farklı köpeklerden de faydalanarak coğrafyalar arası kayıtsız bir kültür yaratmış olmalılar. Bunlar hakkında elimizde çok güçlü bilgiler olmamasına rağmen Türkmenistan da bulunan ile Orta Doğu ve Anadolu da kullanılan teknikler arasında büyük farklılıklar bulmuyoruz. Öte yandan tüm bunları günümüzün koyun ve köpek ırklarını da dünyanın kimliksiz ortak mirası olduğunu ima etmek için de söylemiyoruz.
Akbaş ve Kangal Köpeklerimizi ABD'ye tanıtan David Nelson'un 1983 tarihli haritası. Bu haritada Nelson da köpeklerimizin İç Asya'dan Türk göçleriyle Anadolu'ya getirildiğine dikkat çekmiştir. (16)
Kartay ve Karadağ ın dikkat çektikleri bazı gerçeklerin konunun bağlayıcı noktasını oluşturduğu tekrar hatırlatmakta fayda var. Kayıtsız ve geleneksel pratiğe dayalı bir geçmişe sahip bölgenin küçükbaş hayvan geçmişi, büyük ölçüde Eski Dünya’nın en etkin hayvancılık ustaları olarak bilinen Türk toplumları tarafından son halini almıştır. Bu gün Orta
Asya Çoban Köpeği nin (Central Asian Ovcharka – Alabai) geçmişi araştırıldığında çok geniş bir coğrafyadan bahsedilse de işaret edilen ülkeler Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Türkmenistan nın başta geldiği ana Türk yerleşim merkezleridir. Bu bölgeler Türk kavimlerinin binlerce yıldır göçebe küçükbaş hayvancılıkla uğraştığı ve günümüzün Alabai’ni dünya köpek litaratürüne kazandıran Türk halklarının yaşam sahasıdır. Bu kavimler yine binlerce yıl boyunca gerek siyasal gerekse doğal şartlara bağlı nedenlerle sadece anayurt İç Asya‘da değil batıya ve güneye akınlar ve göçler ile hayvancılık kültürlerini de taşımışlardır. Bu hareketlilik Kuzey Afganistandan Orta Doğu;ya, Karadenizin kuzeyinden doğu Avrupa içlerini kapsar. Bu gün Avrupalı kabul edilen diğer sürü bekçilerinin geçmişi konsunda söylenen de binlerce yıllık doğu;dan batıya göçler sonucu gelmiş olabilecekleri üzerinedir. Bu göçler çoğunlukla da kavimlerin henüz isimlendirilmeye başlanmadığı çok eski tarihlere dayanmaktadır. Bu da İç Asya;dan Anadolu ve Orta Doğu;ya oradan da Avrupa içlerine ya da Galatlarda olduğu (3) gibi tam zıt istikamette karşılıklı göçlerin sürekli mevcut köpek popülsyonunu birbiriyle etkileşim içinde bırakmıştır. Ancak izi sürülebilir tarihi kayıtların belirginleşmesi ile birlikte çevre bölgeleri domine edebilecek güçlü bir köpek nüfusunun da kimlerin elinde olduğu açıklık kazanmıştır. Bu köpekler zamanla binlerce yıllık diğer sürü bekçisi köpek popülasyonunda belirleyici bir rol edinmişlerdir. Burada anlatılanlardan İç Asya Türkleri;nin köpeğin özellikle de sürü köpeklerinin yaratıcısı olduğu iddiası çıkartılmamalıdır. Sadece onlar binlerce yıllık göçebe küçükbaş hayvancılık geçmişleri ile bu köpekleri en fazla mükemmelleştirecek zamanı ve tıpkı toplumsal yaşamlarının temel taşı olan atlarla yaptıları gibi gittikleri bölgelerde diger evcil hayvan nüfusu üzerinde biçimlendirici bir role sahip olma imkanı bulmuşlardır.
Kartay ve Karadağ ın (12-13) çok haklı oldukları bir nokta var. Kartay (12) her ne kadar Türkler den önce Anadolu ;daki köpek varlığını yadsıyarak bölgedeki tüm sürü köpeği varlığını 11. yüzyıl büyük Türk göçlerine bağlasa da bu konuda çok önemli bir noktaya işaret de ediyor. Yukarıda da kanıtladığımız üzere Antik Anadolu güçlü bir koyunculuk endüstrisine sahipti. Bundan sürünün güvenliği için olmazsa olmaz köpekleri de ayrı tutamayız. Ancak medeniyetlerin üst üste bindiği, halkların sık sık başka bölgelere savrulduğu bir bölgede bu güçlü değişimlerden uzak kırsaldaki çiftçilik ve özellikle de hayvancılıkla geçinen insanların değil de sadece şehir yaşamının etkilendiğini düşünemeyiz. Binlerce yıl boyunca yeni ve eski medeniyetlerin harmanlandığı; sürekli özellikle de doğu dan gelen istilacı kavimlerin bu bölgeye katkılarından bahsediyoruz. Birlikte sadece el sanatları ve toplumsal geleneklerini değil aynı zamanda evcil hayvan varlıklarını da getirdiler. Bu konuda gerek Antik Anadolu ;da gerekse de Orta Doğu’da kanıtlayabileceğimiz noktaların da kendi içinde tabii ki belirli sınırları da var; ancak tarih söz konusu olduğunda neyin yok ki? Koyun ve keçinin ilk evcilleştirildiği bu bölgeler yaylacılık dahil geleneksel hayvancılığın bugünki gibi yapıla geldiği yerlerdi. Ancak Strabon un belirli bölgelerde özellikle bahsetmeden geçemediği bazı koyun ırkları dışında elimizde spesifik ırk olarak ne tür köpeklerin kullanıldığına ait kesin deliller yok. Erzincan Altıntepe kazıları ve Asur kabartmaları bize bu ilk cesur ve güçlü masitvari köpek örneklerinin belirli bir prototip oluşturduğunu söylese de kaynağının nerde yattığını ve birbirinden renge ya da tüy yapısına dair gerçek ayırt edici özelliklerini net söylemiyor. Bu nedenle Kangal Köpeği nin bu günki haliyle aramak bizi hayal kırıklığına uğratacaktır. Biz İç Asya ‘dan Orta Doğu ve Anadolu içlerine hatta oradan da Avrupa’ya binlerce yıllık köpek alış verişi boyunca benzer görevlerde kullanılan geniş bir köpek popülasyonu olduğu görüşündeyiz. Çeşitli halklar gereksinimleri ve çevre şartlarına uygun olarak belirli tipte yoğunlaşmış olsalar da tek bir köpek ırkını coğrafi sınırların hatta özellikle bizimki gibi renkli bir kültürel geçmişe sahip coğrafya halklarının son bir kaç yüzyılda netleştiği bir bölgede kesin adres vererek kaynak gösterilmesi önemli ip uçları sağlayabilse de kolaylıkla yanıltıcı olabilir.
Kangal Köpeği söz konusu olduğunda ise yukarıda da açıklamaya çalıştığımız olası nedenlerden dolayı Anadolu;ya yüzlerce yıl devam eden Türk göçleri, Orta Asya’daki günümüz Türk Cumhuriyetleri;nde dağınık olarak bulunan karabaşlı bir köpek tipini Anadoluda özellikle de Sivas;ın Kangal yöresinde güçlü ve belirgin bir popülasyona dönüştürmüş olmalıdır. Gelecek yıllarda Orta Asya;da belirli bir Türk topluluğu tarafından tutarlı bir şekilde üretilen Kangal Köpeği benzeri güçlü bir
Karabaşlı köpek popüsyonu ve onların geçmiş yüzyıllarda Anadolu;ya göç verdiklerine dair kanıtlar elde edildiğinde tüm bu görüşlerimizi seve seve tekrar gözden geçirmek zorunda kalacağız. Ancak elde gerçek veriler olmadan duygusal ve aceleci sonuçlar çıkarmamak çok önemli. Yukarıda kanıt sunduğumuz pek çok nokta hakkında daha önce ortaya atılan yanıltıcı hususların neden olabilecekleri, köpeklerimiz ile ilgili bilgi dağarcığının güvenilirliği ve onları daha iyi anlama çabalarımızın geleceği açısından ele alınmalıdır.
Kangal Köpeği dendiğinde bölgedeki onbinlerce yıllık antik sürü köpeklerinin mirası ile birlikte son iki bin yıllık Türk göçlerinin tamamlayıcı etkisi birlikte hissedilmelidir.